Anayasa’nın 2. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Hukuk Devletidir.” Hukuk devleti; kamu hizmeti görenlere hukuki güvenceler sağlayan, güvence sağlamak için koyduğu kurallara bağlı olan ve verilen yargı kararlarını ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan infaz eden devleti ifade eder.
Danıştay 5. Dairesi’nin 29.09.2004 tarih 2000/3316E. ve 2004/3372K sayılı kararında da belirtildiği üzere; “ … Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 28. maddesinin 4001 sayılı yasayla değişik 1. fıkrasının tümcesi de “Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri’nin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur” şeklindeki kuralıyla Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Söz konusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını “aynen” ve “gecikmesiz” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır…”
Yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun, 1978/7 E., 1979/2 K., 22.10.1979 Tarihli kararında; “…Anayasa kuralları, buyurucu ve bağlayıcı Hukuk kurallarıdır. Mahkeme kararlarının geciktirilmeden yerine getirilmesi zorunludur. İnsan hak ve özgürlüklerini; sosyal adaleti, toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve güvence altına almayı amaçlamış demokratik bir Hukuk Devletinde, açıklanan Anayasa ve kanun kurallarına rağmen bir Mahkeme kararının yerine getirilmemesi düşünülemez. Aksi halde bu kanun kuralları kâğıt üzerinde kalmaya zorunlu, değersiz sözcükler olmaktan öteye gidemez. (…) Bir kamu görevlisinin mahkeme kararlarını uygulamama ve yukarıda açıklanan Kanuni kuralları bilmedikleri ileri sürülemez. Öyle ise; açık, kesin ve emredici Kanun kurallarına bilerek aykırı davranış da kişisel kusur kabul edilmek gerekir. (…) Görülüyor ki, mahkeme kararlarında, suçun oluşması için İdare Mahkemesi kararını yerine getirmeyen Kamu görevlisinin ayrıca garaz, kin, husumet ve benzeri duyguların etkisiyle hareket etmesi aranmamaktadır… Sadece kararın uygulanmaması suç teşkil ettiğine göre (…) ” denilmiş, en genel hukuk kuralları bağlamıyla, yürütmenin durdurulması kararı da uygulanması zorunlu yargı kararlarından olduğu, yargı kararlarının yerine getirilmemesinin de suç olduğu kabul edilmiştir.
idari yargı kararlarını uygulamakla yükümlü olanların, idari yargı kararlarını geciktirmeksizin uygulamak zorunda oldukları, idari yargı kararları üzerinde hiçbir tasarruf hakları olmadığı doktrin ve uygulama tarafından, yasal düzenlemeye koşut bir biçimde kabul edilmiştir.
Yine Danıştay 5. Dairesi’nin. T: 29.12.199, E: 1999/510, K: 1999/4566 sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…Mevzuatımızda, yargı kararlarının uygulanması konusunda idareye takdir yetkisi tanınmadığı (…) açıktır.